Bu yazıya başlarken 3,5 aydır anneydim ve oğlum 3,5 yaşında idi.

3,5 AYDIR ANNEYİM AMA OĞLUM 3,5 YAŞINDA

Bu yazıya başlarken 3,5 aydır anneydim ve oğlum 3,5 yaşında idi. Yazının başlığını atarken 5 ay boyunca silip silip yeniden yazacağımı bilmiyordum. Hayatımın bazı dönemlerinde anne olmayı düşündüm ya da çocuk doğurmayı düşündüm demeliyim. Hayat bazen kötü bazen güzel sürprizler yaptı, sonsuza dek birlikte olabileceğimi düşündüğüm insanlarla yol ayrımında buldum kendimi. Yaşıtlarımdan bazıları ailelerini kurarken ben kendi yolumu aramaya devam ettim. İlerleyen yaşlarımda güzel sürprizimle karşılaştım, o güzel sürpriz ne mutlu ki eşim oldu. İşin aslı çocuk sahibi olmamla ilgili bir türlü zamanlar tutmadı, ben istemediğimde eşim istedi, ya da tam tersi, evet şimdi istiyorum dediğim zamanda da eşim istemedi. Sonra tüm koşturmalar, gelecek kaygıları, ben büyünce ne olacağım telaşları bitti, dingin bir hayat akmaya başlarken, başkaları için ne yapabilirim düşünceleri sardı zihnimi. Kendim için yaşadığım 40 sene yeterli gelmiş olmalı ki artık başkaları için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Tanıştığım yardımsever dünya güzeli bir kadın vasıtasıyla bazı uzak köylerdeki çocuklarla tanıştım. Sadece fotoğraflarını görüp aşık olduğum çocuklar oldu. Bazı çocukların hayat hikayelerini öğrendim, beni derinden sarstı. Yanlarına gidip ellerini tutmak, sarılmak istedim. Uzaktan da olsa yapabildiğim kadarıyla destek olmaya çalıştım, halen de elimden geleni yapıyorum. Zaman geçtikçe beni derinden etkileyen çocuk hikayeleri zihnimde bir hayale dönüşmeye başladı; yaralı bir kuşu evimizde hayal etmeye başladım. Biz otururken salonda koşturan, oyunlar oynayan, yeniden bir aile inşa etmeye uğraşan minik bir çocuk hayali...Kendi ailemizi bu şekilde kurmak istediğimize karar verdiğimizde ben 44, eşim 48 yaşında idi. Milyonlarca yorum dinledim koruyucu ailelikle ilgili; "ne yapıyorsun sen" "genlerini bilmediğin bir çocuğa nasıl aile olacaksınız" "ne kadar zor bir şeye kalkışıyorsunuz neden kendi çocuğunuzu yapmayı denemiyorsunuz" "sana anne diyecek mi ya demezse" "ya biyolojik ailesi onu bir gün alırsa" "ya o bir gün biyolojik ailesine gitmek isterse" "müge anlıda izliyoruz neler olduğunu" "biyolojik ailesi kim bilir nasıl insanlar para isteyecek sizden, tehdit edecekler" gibi yorumlar...Tüm yorumları bazen sakince, bazen öfkeyle, bazen de korkuyla dinlerken aklımda hep güzel bir çocuk yüzü vardı, birbirimize gülümseyerek bakıyorduk...Minik kalbimizle tanıştığımız ilk gün eşim de ben de "O"nu görür görmez vurulduk. Kocaman siyah zeytin gözleriyle bize hüzünlü ama merakla bakıyordu. 3,5 yaşında güzel bir erkek çocuğun koruyucu ailesi olma kararıyla, ebeveynliğe paraşütle atladık. Şimdi paraşüt açıldı, yavaşça süzülüp yere indik. Düşüşün etkisi hala üzerimizde. Biraz vücut ağrıları var ama bir hayali gerçekleştirmiş olmanın huzuru ile ağrıların önemi yok. Büyük bir bilinmezliğe doğru yorgun ilerlerken, eşimin terapist oluşuna, kendi kadın ve anne sezgilerime (gücüme) güvenerek yarı karanlık bir mağarada ilerlemeye gayret ediyorum. Bazen fena çuvalladığımı fark ediyorum, bazen de kendimle gurur duyuyorum. Bu duygu salınımları sırasında dostlarıma, aileme sığınıyorum, çünkü onların desteği çok değerli. Bazen yaşım gereği anneliğe geç kaldığımı düşünsem de bir yandan da bu yaşın olgunluğuyla iyi ki şimdi olmuş her şey diyorum. Korkudan titreyip ne yapacağımı bilemediğim zamanlarda kendime dönmeyi öğreniyorum. Çünkü şunu gözlemliyorum; tek çeşit annelik yok. Her kadın kendi kurallarıyla oynuyor anneliği. Şimdi aradan nerdeyse 8,5 ay geçti, sanki Ali Asaf evimize doğmuş gibi hissediyorum. Hala çok yeniyiz ebeveynlikte, yol uzun ama artık iç sesime güvenmeyi öğreniyorum. Bana "anne" demese de ben kendimi bir anne gibi hissedeceğim hep. Ve bir çocuğu doğurmadan da sonsuz sevebileceğime eminim artık. Tüm çocuklar için ve geçmişimdeki tüm yapamadıklarım için sana hep sarılacağım canım oğlum. Hoş geldin.

30.11.2022

Özlem Özgün